Elektrikli otomobiller bugün modern teknolojinin en dikkat çekici örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Ancak onların tarihi çok daha eskidir. Birçok kişinin düşündüğünün aksine, elektrikle çalışan otomobiller 19. yüzyılda icat edilmiş ve belirli bir dönemde benzinli otomobillerden daha popüler olmuştur.
Modern.az elektrikli taşıtların geçirdiği gelişim yolunu, belirli bir dönemde geri plana düşmesini ve yeniden 21. yüzyılda hızla yayılmasının nedenlerini araştırmıştır.
Elektrikli otomobillerin gelişim yolu: 19. yüzyıldan günümüze
Elektrikli otomobiller bugün modern teknolojinin odak noktasında olsa da, onların tarihi 150 yıldan daha eskidir. Birçok insanın hayal ettiği gibi elektrikli araçlar yeni bir icat değildir; aksine, 19. yüzyılda yaratılmış, 20. yüzyılın başlarında geniş çapta kullanılmış, daha sonra ise çeşitli nedenlerle geri plana düşmüştür. Bugün ise elektrikli otomobiller yeniden hem sanayi hem de toplum için temel gelişim yönlerinden birine dönüşerek otomobil tarihinde ikinci büyük yükselişini yaşamaktadır. Elektrikli ulaşımın geçtiği bu uzun yol hem teknolojik değişiklikler, hem enerji politikaları hem de ekonomik faktörlerle sıkı bir şekilde bağlantılıdır.
İlk elektrikli otomobillerin ortaya çıkışı (1830–1900)
Elektrikli otomobillerin tarihi 1830'lu yıllara dayanmaktadır. Bu dönemde çeşitli mühendisler elektrik enerjisinin hareketli araçlarda uygulanması üzerine denemeler yapıyordu. İlk modeller hız ve mesafe açısından sınırlı olsa da, şehir ortamında temiz ve sessiz hareket imkanları yarattığı için büyük ilgi uyandırıyordu. 19. yüzyılın sonlarına doğru artık elektrikle çalışan küçük otomobiller Avrupa ve Amerika'da pratik olarak kullanılmaya başlanmıştı. Bu taşıtlar kokusuz ve sessiz olması, ayrıca o dönemin mekanik zorluklarını taşımaması sebebiyle şehir içi sürüş için çok elverişli kabul ediliyordu. Hatta 1897 yılında New York polisi devriye hizmeti için elektrikli otomobillerden faydalanıyordu ki, bu da onların o dönem için ne kadar gerçekçi ve pratik bir seçenek olduğunu göstermektedir.

Popülerliğin altın çağı (1900–1920)
20. yüzyılın başları elektrikli otomobillerin en geniş yayıldığı dönemlerden biriydi. Benzinli otomobiller o dönemde henüz yeterince gelişmemişti ve motoru elle çevirerek çalıştırmak gibi zorluklar elektrikli otomobilleri daha cazip hale getiriyordu. Elektrikli otomobiller sessiz çalışıyor, zarif görünüyor, kullanımı kolay oluyordu ve bu nedenle daha çok şehir nüfusunun günlük ulaşım talebine uygun geliyordu. Bu özellikler onların lüks, konforlu ve modern bir taşıt olarak kabul edilmesine neden olmuştu. Özellikle şehirde yaşayan ve teknik zorluklardan uzak durmak isteyen sürücüler için elektrikli otomobiller ideal bir seçimdi. Bu dönemde onların pazarda ciddi bir paya sahip olması hiç de tesadüfi değildi.

Elektrikli otomobillerin geri plana düşmesi (1920–1950)
20. yüzyılın ikinci on yılından itibaren elektrikli otomobillerin popülerliği keskin bir şekilde azalmaya başladı. Bunun temel nedenlerinden biri, büyük petrol yataklarının bulunması sonucunda benzin fiyatlarının hızla ucuzlaması oldu. Benzinli motorların teknik açıdan hızla gelişmesi de elektrikli otomobillerin gerilemesine etki ediyordu. Daha güçlü, daha uzun mesafe kat edebilen benzinli otomobiller hem şehir içi hem de şehirlerarası seyahatler için daha uygun sayılmaya başlandı. Aynı dönemde Henry Ford'un kitlesel üretim hattı sayesinde benzinli otomobillerin fiyatı oldukça ucuzladı. Elektrikli otomobiller ise hem batarya teknolojisinin zayıflığı hem de yüksek üretim maliyetleri sebebiyle fiyat açısından rekabet etmekte zorlanıyordu. Bununla birlikte, o yıllarda elektrik şebekesinin yalnızca şehir merkezlerinde mevcut olması sonucunda uzun mesafeler için elektrikli otomobiller pratik değildi. Bu faktörlerin bir araya gelmesi elektrikli taşıtların pazarda neredeyse yok olmasına neden oldu.

Araştırmaların devam ettiği sessiz dönem (1950–2000)
Elektrikli otomobiller ticari açıdan daralmış olsa da, araştırmalar ve teknolojik arayışlar devam ediyordu. 1970'li yıllarda yaşanan petrol krizleri dünya ülkelerini alternatif enerji kaynakları aramaya mecbur etti ve bu da elektrikli ulaşım alanına yeniden ilgi yarattı. Ancak mevcut batarya teknolojisi elektrikli otomobillerin geniş yayılımı için yeterli değildi. Buna rağmen, çeşitli şirketler ve üniversiteler elektrik enerjisiyle çalışan otomobillerin gelecekteki potansiyelini göz önünde bulundurarak deneme projeleri hazırlıyordu. Bu araştırmaların sonuçlarından biri de General Motors'un 1996 yılında tanıttığı EV1 modeli oldu. Bu otomobil modern anlamda ilk ticari elektrikli araç olarak kabul edilse de, yüksek maliyet ve sınırlı üretim sebebiyle geniş pazara çıkamadı.

Elektrikli otomobillerin yeniden dirilişi (2000–2020)
21. yüzyılın başlarında elektrikli otomobillerin kaderini değiştiren temel faktörler teknolojinin gelişimi ve küresel enerji politikasının yön değiştirmesi oldu. Lityum-iyon bataryalarının geliştirilmesi, elektrikli otomobillerin en büyük problemi olan batarya hacmi ve sürüş mesafesi sınırlamasını büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Bu bataryalar daha hafif, daha dayanıklı ve daha fazla enerji depolayabiliyordu.
İşte bu dönemde Tesla'nın pazara girmesi elektrikli otomobil endüstrisinde tamamen yeni bir aşama yarattı. 2008 yılında tanıtılan Roadster modeli, elektrikli otomobillerin hem yüksek hıza hem de uzun mesafeye kadir olabileceğini kanıtladı. Tesla'nın daha sonraki modelleri ise elektrikli otomobilleri kitlesel pazara yaklaştırdı ve diğer büyük otomobil üreticilerini de bu yöne yönelmeye mecbur etti. Paralel olarak birçok ülke, karbon emisyonunu azaltmak amacıyla elektrikli otomobillerin satın alınmasını teşvik eden vergi indirimleri ve sübvansiyonlar uygulamaya başladı. Şarj altyapısının genişlemesi de insanların elektrikli otomobillere olan ilgisini artırdı ve sürücülerin menzil endişesini minimuma indirdi.

Günümüzde elektrikli otomobiller: Ulaşımın yeni standardı
Modern dönemde elektrikli otomobiller artık sadece teknolojik bir yenilik değil, aynı zamanda küresel ulaşım sisteminin başlıca yönü olarak kabul edilmektedir. Dünyanın en büyük otomobil şirketleri gelecek stratejilerini elektrikli ve hibrit modeller üzerine kurmaktadır. Bunun temel sebebi elektrikli otomobillerin hem ekonomik, hem ekolojik hem de teknik üstünlükleridir. Onlar sessiz çalıştığı için rahat bir sürüş deneyimi yaratır, daha az teknik servis gerektirir ve karbon emisyonunu sıfıra indirir. Mekanik yapısının daha basit olması arıza riskini azaltır ve uzun vadeli kullanım maliyetlerini düşürür. Aynı zamanda, elektromotorun sağladığı anlık güç elektrikli otomobillerin hızlanmasını benzinli otomobillerle karşılaştırıldığında daha üstün kılar.
Bugün elektrikli otomobiller sadece bir taşıt olarak değil, aynı zamanda şehirlerin, enerji sistemlerinin ve teknolojik altyapının geleceğini şekillendiren temel bir unsur olarak kabul edilmektedir. Otonom sürüş sistemleri, akıllı şarj ağları, yenilenebilir enerji ile entegrasyon gibi alanlar elektrikli otomobillerin gelişimiyle paralel olarak genişlemekte ve gelecekte ulaşımın tamamen yeni bir forma geçeceğinin sinyallerini vermektedir.
