Dünya, Soğuk Savaş'ın eski paradigmalarını çoktan geride bıraktı. Ancak güvenlik mimarisi hala 1949'da kurulan NATO'nun etrafında şekilleniyor. Küresel güç dengesi değişse de, kolektif güvenlik modeli açısından NATO'nun alternatifi yoktur. Bu format, teknolojik üstünlük, finansal güç ve siyasi birliğin sağladığı meşruiyetle açıklanmaktadır. Diyebiliriz ki, şimdi NATO dünyada küresel etki mekanizmasının çekirdeğidir.
ABD ve Avrupa ülkelerinin savunma stratejileri, özellikle Rusya-Ukrayna savaşından sonra NATO'nun hem de siyasi bir ittifak olarak rolünü güçlendirdi.
Son yıllarda ittifakın genişlemesi neredeyse tüm Avrupa'yı kapsadı. Eski sosyalist bloğa dahil olan ülkeler, Polonya, Çekya, Slovakya, Macaristan, Romanya, Bulgaristan, Baltık cumhuriyetleri NATO'nun tam üyesidir.
Şimdi sıra eski SSCB cumhuriyetlerine geldi. Gürcistan 2008'den beri NATO kapısının eşiğinde, Ermenistan Batı ile yeni bir diyaloğa başladı, Ukrayna ise fiilen NATO ile ortak askeri operasyonlar seviyesine kadar entegre oldu.
Halihazırda İttifak'ın dikkati artık Orta Asya'ya ve Güney Kafkasya'ya yönelmiş durumda.
Bu süreç, Rusya'nın etrafında daralan güvenlik çemberini daha da sıkılaştırıyor. Gürcistan, Ukrayna, Moldova, hatta Kazakistan'ın Batı ile işbirliği formatları Moskova'yı tecrit ediyor. Hatta geçen gün Moskova'da yapılan gayriresmi Rusya-Kazakistan görüşmelerine de analistler bu bağlamdan bakıyorlar. Çin'in de dünyada en çok tercih ettiği ülke olarak Kazakistan'ı tutması Rusya için hiç arzu edilir değil.
Belarus hala tereddütlü, ancak orada da kamuoyunun bir kısmı artık Avrupa ile yakınlaşmayı destekliyor.
Bu durumda Kremlin'in karşısında kalan son ironi şöyle seslenebilir: “NATO'ya üye olmaktan başka çare kalmadı.” Çünkü askeri, ekonomik ve diplomatik cephelerde Rusya'nın alternatif müttefik formülü işlemiyor. Daha doğrusu Rusya müttefik olamıyor. Bunun son örneği İsrail-İran çatışmasında Rusya'nın tuttuğu pozisyondur.
NATO'nun genişlemesi sadece Avrupa'ya ait bir mesele değil. Çin bu eğilimi kendi “küresel kuşatması” olarak kabul ediyor. İttifakın Asya-Pasifik bölgesinde Avustralya, Japonya, Güney Kore ile işbirliği Pekin'i endişelendiriyor. Çin, ekonomik hegemonyasını korumak için askeri yayılmacılıktan kaçınıyor, ancak diplomatik tepkilerini sertleştiriyor.
Hindistan ise denge politikasını korumaya çalışıyor. Bir yandan Batı ile, o cümleden ABD ve NATO ile teknolojik işbirliği kuruyor, diğer yandan Rusya ile tarihi enerji ve silah ilişkilerini kesmiyor. Ancak Hindistan da anlıyor ki, gelecekteki güvenlik sisteminde NATO'nun standartları ve teknolojileri üstünlük sağlayacak.
Azerbaycan NATO üyesi değil, ancak ittifakın en aktif ortak ülkelerinden biridir. Bakü 1994'ten beri “Barış İçin Ortaklık” programının katılımcısıdır ve her yıl NATO'nun ortak tatbikatlarına katılıyor. Bu işbirliği şimdi yeni bir aşamaya geçti:
Bu meselede Türkiye faktörü de var. Azerbaycan'ın stratejik müttefiki ve kardeş devleti olan Türkiye NATO'nun tam üyesidir. Bu, Bakü'ye NATO ile ilişkilerde eşsiz bir üstünlük sağlıyor.
Diğer bir nokta bölgesel istikrarla ilgilidir. Karabağ savaşından sonra bölgede yeni bir güç dengesi oluştu ve NATO elçilerinin Azerbaycan'a ziyaretleri bu dengede Batı'nın ilgisinin arttığını gösteriyor.
Enerji güvenliğinin de bu yönde özel bir payı var. Avrupa'nın enerji tedarikinde Azerbaycan gazı önemli bir yer tutuyor, bu da NATO'nun stratejik çıkarlarına uygun düşüyor.
44 günlük savaştan sonra NATO, Azerbaycan'ın çok güçlü bir ordusu olduğunu gördü. Bu ordu İttifak'ın çok dikkatini çekiyor.
Görünen o ki, siyasi konfigürasyonu bu şekilde kuran Bakü henüz hiçbir konuda acele etmiyor. Azerbaycan için temel mesele, siyasi tarafsızlıkla Batı entegrasyonunu dengelemektir. NATO ile yakınlaşma Bakü'ye uluslararası güvenlik garantisi verebilir. Ancak resmi Bakü, bu adımın Moskova ile ilişkileri gerginleştirebileceğinin de farkındadır. Bu nedenle, dünya siyasetini kendi milli çıkarlarına uyarlayan Azerbaycan, dengeli adımlarda ısrarlı görünüyor.
Bir gerçeklik de var ki, bizim isteğimizden bağımsız olarak dünya artık çok kutuplu savaş görünümünü yitiriyor. Yeniden tek kutuplu NATO yörüngesine dönüyor. Rusya kendi sınırlarında savunma hattını kaybediyor, Çin ekonomik gücüne rağmen stratejik tecrit riskiyle karşı karşıya. Hindistan ise hala denge arayışında.
Güney Kafkasya için tarihi bir fırsat doğuyor. Güvenlik, teknolojik ilerleme ve ekonomik entegrasyonda Batı ile aynı masa etrafında oturma imkanı ortaya çıkıyor. Doğrudur, Batı'nın çıkarları çoğu zaman yüzeyde mutluluk, perde arkasında ise mutsuzluklar getirir. Elbette, bunun tehlikeli bir oyun ve çoğu zaman kaybetmenin sebebi olduğunu Batı'nın kendisi de iyi anlıyor. Aynı zamanda dünya devletleri artık Batı sevgisi ile Rusya ayıklığını neredeyse özdeşleştiriyorlar. Trump'ın son hamleleri bu gibi noktalardan yanadır ve gerçekliklerin yarattığı fırsattan mümkün olduğunca kazanmak istiyor. Bu ise, Amerika'nın kontrolüyle işleyen NATO saflarında yeni üye ülkeler görmekte ilgili olduğunu söylemeye temel veriyor.
Olayların gidişatı, NATO'nun Orta Asya ve Kafkasya'ya gelmekte çok ilgili olduğunu gösteriyor.
Elnur EMİROV