Türkiye, canlı kültürel gelenekleri, hayranlık uyandıran doğa manzaraları ve zengin tarihi dokusuyla turistlerin dikkatini çekmektedir. Her taşı bir tarih olan kardeş ülke, Doğu ile Batı'nın buluştuğu İstanbul'un hareketli sokaklarından, esrarengiz Akdeniz ve Ege sahillerine kadar turistleri cezbeden bir seyahat deneyimi sunmaktadır.
Türkiye'ye seyahat ederek Efes ve Truva'nın tarihi harikalarını keşfetmek, Kapadokya'nın eşsiz manzarasının tadını çıkarmak ve ayrıca Türk yemeklerinin ağız sulandıran lezzetlerini tatmak mümkündür. Seyahat amacınız ne olursa olsun - macera, dinlence veya iş amacı - Türkiye, iç açıcı ve hoş bir deneyimi garanti eder.
Modern.az sitesi, Türkiye'ye yapılan bir seyahatten hazırlanan röportajı sunmaktadır.
TGA'nın bölgede yarattığı turizm dinamizmi
Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı ve bakanlık bünyesinde faaliyet gösteren Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı (TGA), ülkenin turizm potansiyelinin geliştirilmesinde, yeni turizm rotalarının oluşturulmasında ve uluslararası düzeyde tanınmasında önemli bir paya sahiptir. TGA'nın hayata geçirdiği yenilikçi projeler, “GoTürkiye” platformu, dijital pazarlama kampanyaları, uluslararası fuarlardaki sunumlar ve yabancı medya temsilcileriyle iş birliği programları dahil olmak üzere, Türkiye'nin turizm sektörünün sürdürülebilir gelişimine ivme kazandırmaktadır.
Bununla birlikte, kültürel mirasın korunması, bölgesel turizmin canlandırılması ve yeni yatırımların çekilmesi yönünde de önemli çalışmalar yapılmaktadır. Bu faaliyetler sonucunda Türkiye, son yıllarda dünyanın en çok ziyaret edilen ülkelerinden biri haline gelmiştir.
Türkiye'yi çekici kılan faktörler oldukça fazladır ve inanılmaz doğal güzellikler, ulu camiler, tarihi müzeler, dünya standartlarında mutfak, modernleşen Asya kültürü, yüksek hizmet kalitesi ve misafirperverlik bunlardan en önemlileridir.
Tesadüf diye bir şey yoktur...
Turizmin tanıtımı amacıyla kardeş ülkeye ilk seyahatim 2022 yılında Bursa şehrine oldu. Bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti olan Bursa şehri, aynı yıl TÜRKSOY tarafından “Türk Dünyası Kültür Başkenti” ilan edilmişti. Mart ayının sonlarında TÜRKSOY üyesi ülkelerin Kültür Bakanları Daimi Konseyi'nin olağanüstü toplantısını haberleştirmek üzere Türkiye'nin Azerbaycan'daki büyükelçiliği aracılığıyla AZERTAC muhabiri olarak bu esrarengiz şehirde bulunmak, sokaklarını gezmek, insanlarıyla tanışmak hatıramda hoş izler bıraktı.
Türkiye'nin en büyük şehirleri arasında dördüncü sırada yer alan ve Uludağ'ın eteklerinde bulunan Bursa, Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk başkenti olarak büyük tarihi öneme sahiptir. Tarihe olan büyük ilgim ve kardeş ülkeye ilk seyahatimin tam da Bursa'ya denk gelmesi, izlenimlerimi daha da zenginleştirdi.
Tesadüfler yoktur derler. Belki de öyledir, Türkiye ile ilgili ilk olarak Bursa ile tanışmamın da tesadüfi olmadığını düşünüyorum. Özellikle vurgulamak isterim ki, Bursa kendine özgü bir şehir olmasının yanı sıra, tarihiliği ve modernliği bir arada barındırmasıyla dikkat çekmektedir. Çünkü Bursa, tarih, doğa ve kültürün buluştuğu bir şehirdir.
Fırat Nehri Boyunca Doğu Anadolu
Esrarengiz Türkiye'ye ikinci ve üçüncü seyahatim, ülkenin tarihi ve esrarengiz bölgesi, coğrafyasıyla farklılaşan Doğu Anadolu bölgesine denk geldi. Sır değil ki, Doğu Anadolu kültürel çeşitliliği, doğa harikaları, tarihi-mimari üslubu ile herkesin dikkatini çekmektedir.
“Fırat Nehri Boyunca Doğu Anadolu” başlıklı röportajda (//azertag.az/xeber/ferat_chayi_boyunca_serqi_anadolu____reportaj-3071178) bu bölgenin Bingöl, Tunceli ve Elazığ vilayetleri hakkında okuyucuya bilgi vermiştik. Bu mekanlar büyüleyiciliği ve kendine özgülüğü ile hayran bırakmaktadır. Gelenekleri, yaşam tarzı, doğası ile belirli ölçüde farklılık gösteren bölge, tarihin sınavlarından geçerek bugüne ulaşmıştır.
Yüzen Adaların sırrını Bingöl'de öğrendik. Türkiye'de 22 yüzen adacık bulunmaktadır ve bunlardan en büyük 3'ü Bingöl'e düşmektedir. Belirtmek gerekir ki, Bingöl vilayeti önce Karakoyunluların, sonra Akkoyunluların egemenliğinde olmuştur.
Tunceli, Munzur Vadisi ile, Elazığ ise iki meşhur komutanın hapsedildiği Harput Kalesi ile tanınır. Tarihe “Süt Kalesi” olarak da geçmiş Harput Kalesi, dağın tepesinde inşa edilmiş ve dağın derinliklerine kadar uzanmaktadır. Bu zindanda bir zamanlar iki meşhur komutan - Kudüs Kralı II. Baudouin ve Urfa Kontu Joselin - hapsedilmiştir. Zindana girince insan garip hisler yaşar...
Doğu Anadolu'nun “unutulmuş şehirleri”
Doğu Anadolu'dan Ana doğa güzelliklerini esirgememiştir. Kardeş ülkeye henüz sonuncu seyahatimizde yaşadıklarım her şeyin üstündeydi. Konaklama, rehberlik, tarihi mekanlar, ulu camiler, lezzetli tatlar, rengarenklikten zevk aldık. Rehberlerimiz Mustafa Yalçınkaya ve Serdar Solmaz ile birlikte grubumuz dolu dolu günler yaşadı, zamanın nasıl geçtiğini hissetmedi.
Büyüleyiciliği ve kendine özgülüğü ile insanı hayran bırakan Doğu Anadolu'nun Bitlis, Siirt, Muş ve Batman bölgeleri hatıramızda derin izler bıraktı. O kadar ilginçti ki, ister istemez bu yerlere bir daha gitmek istersin.
Doğu Anadolu'nun “unutulmuş şehirleri” arasına dahil olan Muş ve Bitlis'in potansiyeli çok yüksektir. Tarihiliği ile dikkat çeken Muş, Türklerin Selçuklular döneminde Anadolu'da ilk ayak bastıkları mekandır.
Şehrin merkezinde Büyük Selçuklu Devleti'nin kurucularından Çağrı Bey'in oğlu ve Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey'in yeğeni Alp Arslan'ın görkemli heykeli yükselir.
Bitlis, kaleleri ve İslam abideleri ile önemli bir yerdir. Makedonyalı İskender'in ele geçiremediği Bitlis Kalesi azameti, vakarı ile göz kamaştırır. Baktıkça, bakmak istersin.
Bir tarafta seni tarihe çağıran kale, diğer tarafta sıradan şehir hayatı ve günlük kaygılarının peşinden oradan oraya koşan insanlar... garip hislerdir.
Ben bu yerleri gezdikten sonra bir kez daha Muş ve Bitlis'in turizm potansiyelinin çok yüksek olduğu kanaatindeyim ve düşünüyorum ki, bu bölgelere turist akını çok artacaktır.
Kültürel çeşitliliği ile öne çıkan Siirt ve Batman
Siirt ve Batman ise kültürel çeşitliliği ile çok zengindir. Burada Kürt, Türk ve Araplar birlikte dostluk ortamında yan yana yaşam sürerler. Bu model diğer bölgelere örnektir.
Tarihi Neolitik döneme kadar uzanan Siirt, çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Şehir, zamana meydan okuyan tarihi köprüleri, kaleleri, höyükleri, dini abideleri, güzel ve gizemli doğası ile dikkat çekmektedir.
Siirt, Dicle Nehri'nin iki yakasını birleştiren tarihi köprüleriyle de meşhurdur. Özellikle Malabadi Köprüsü, dünyanın en büyük taş kemer köprüsü adını taşır. O, sadece bir mühendislik harikası değil, aynı zamanda bölgenin sosyal-kültürel hayatında önemli bir yer tutar.
Malabadi Köprüsü, Türkiye'de meşhur olan 5 ana köprüden biridir. Malabadi Köprüsü de dahil olmak üzere, Boğaziçi Köprüsü (İstanbul), Mimar Sinan Köprüsü (Adana), Osman Gazi Köprüsü (İzmit), Şeytan Köprüsü (Ardahan) Türkiye'nin zengin doğal güzelliğine, zengin kültürel mirasına ve tarihi geçmişine açılan pencerelerle birlikte, yerler arasında yollar açar.
Her mekanın, her şehrin özel dikkat çeken bir yeri, tabiri caizse bir incisi olur. Düşünüyorum ki, Siirt'in incisi Botan Vadisi, başka bir deyişle Botan Milli Parkı'dır. Burada insan kalabalığından hareket etmek mümkün değil. Ziyaretçiler haddinden fazla, kimisi ebeveynleriyle, kimisi de arkadaşlarıyla gelir ki, doğanın harikasından zevk alsınlar. Aile hayatı kuranlar mutlu günlerini burada kayda alırlar ki, hafızalarda kalsın. Parktaki mağaralar garip bir etki bırakır. Tabii ki, bu mağaralarda bir zamanlar insanlar yaşamışlardır.
Batman şehrini gezerken gelişimi hissetmemek mümkün değil. Tabii ki, bu bölgede petrol kuyularının keşfedilmesi gelişime doğrudan sebep olmuştur. Ama yine de Batman sadece “Petrol şehri” değil, tarihi, adet ve gelenekleriyle birlikte, yenilenen, modernleşen bir şehirdir.
Batman bölgesine özgü Hasankeyf ise başka bir alemdir. Hasankeyf ile ilgili izlenimlerimizi ayrıca kaleme almayı düşünüyoruz...
Saadet H.
