Her şehidin ardında bir hatıra, bir emanet var. Kimi birinin saati, kimi birinin yazdığı mektup, kimi birinin çocuklarına, anne-babasına aldığı ilk veya son hediyesi emanet kalmış. Ama bazen bir şehidin ardından sadece onun cenazesinde çekilen son vedanın fotoğrafları kalır. Çocuklar evinde büyüyen şehit Sabuhi Ahmedov gibi.
Artık bir süredir, Modern.az olarak “Şehitlerden kalan emanet” köşesi aracılığıyla şehitlerimizin hatırasını yaşatmaya çalışıyoruz. Şimdiye dek görüştüğümüz her şehit ailesinde bir emanet vardı. O emanetleri toprağa verilen canın, geride kalan ruhun maddi bir izi olarak adlandırmak da mümkündür. Bu köşeye yazılar hazırlarken her defasında sana bir zamanlar en yakın olan insanın yerine eşyalardan teselli bulmak kadar çaresizliğin olmadığını düşünüyordum. Sabuhi Ahmedov'un kardeşi Senan Bey ile konuşana kadar..
"Her birimizin kendi odası, kendi kişisel eşyası diye bir şey olmadı"
“Bilirsiniz, şöyle söyleyeyim, bizim evde kardeşimin kişisel eşyası denilen çok şey olmadı. “Onun”, yahut "benim" diye aramızda bir şeyi bölüşmedik. Bir gömlek, ya da bir pantolon olurdu, ikimiz de giyerdik, beden ölçülerimiz de aynıydı. Ben kendime bir şey alsaydım, o da giyerdi” – Sabuhi Bey sözlerine bu şekilde başladığında, bu defa her şeyin daha farklı olacağını anlamak zor olmuyor.
"O yetim yılda 30 gün tatile gelirdi, onun için de kendine hiçbir şey aldırmazdı. Geldiği günden gideceği güne dek sadece oturup filmlere bakardı, bir de yanında 2 litrelik kolası, sigarası olurdu. Ben arada derdim, kalk bir şehre çıkalım, bahçeye inelim. Ağzını burnunu büke büke bir şekilde razı ederdim. Gidip sinemaya falan bakardık.
Ne verdiysem, onu giyerdi, zevkim iyi olduğu için kıyafetlerini genellikle ben seçerdim. En çok sevdiği yemekleri biliyordum: “McDonalds” ve tabaka. Şehre çıktığımızda restorana gideceksek, o yemekleri yiyebileceğimiz yerlere gidiyorduk.
Evde sakin bir sesle derdi: "Ne iyi ki varsın, kardeşim". Hoşuna gittiğini bildiğim halde her zaman yine de soru sorardım: "Hoşuna gitti mi?" Hiçbir zaman memnuniyetsiz olmazdı, her zaman gözleri gülerdi.
Onunla ilgili bu yüzden kişisel eşya gösteremem, çünkü biz standart aileler gibi olmadık. Her birimizin kendi odası, kendi kişisel eşyası diye bir şey olmadı. Yaşadığımız zor koşullar bize şunu öğretti ki, hayatta bir şeyin varsa, ister yemek, ister ev eşyası - o, sevdiklerinle senindir. Yani "senin-benim" değil, "bizimdir". Neyimiz varsa. Bir tek kişisel telefonlarımız vardı, onların da kodunu biliyorduk. Ben büyüğüm, benim telefonuma bakmazdı, ama ben onunkine bakardım, ondan kullanmasınlar, incitmesinler diye.
Yine de diyorum, bugün size onunla ilgili herhangi bir kişisel eşya gösteremem. Onun çizmeleri, askeri giysisi var, onlar da kanın içinde...
Eşime çeyiz için hediye almıştı. Yani ikimiz birleşip almıştık. Evimiz olmadığı için ilçedeki eve koymuştuk. Benim çocuğum dünyaya geldiğinde doktorun 1000 manat ameliyat parasını vermişti. Bilirsiniz, benim eşim de öyle pahalı şeylerden hoşlanan biri değil. Kardeşim eşime telefon almıştı, yahut çikolata, ne bileyim, kışın erik… Böyle şeyler.
Bizim en güzel sermayemiz geçirdiğimiz güzel günlerdi. Paramızı gezmeye, yemeye, içmeye harcıyorduk, hatıralar yaratıyorduk. Değersiz dünya malını biriktirmezdik hiçbir zaman. Bizim varlığımız, sağlığımız birbirimize hediyeydi. Birbirimizden de bir şey beklemezdik. Doğum günlerinde bile para verirdik birbirimize. Ondan geriye kalan hatıralarımız - forması, telefonu, mesajları ve 3 dal sigarasıdır”.
Senan Bey'e hiçbir müdahalede bulunamadım, ona verebileceğim bir teselli de yoktu. Biraz konuştuktan sonra Sabuhi'nin kendi fotoğraflarını istedim. Senan Bey'de Sabuhi'nin esasen çocukluk fotoğrafları vardı. Ondan bize kalan da işte buydu – çocuklar evinde ve cenazesinde çekilen fotoğraflar.
Bazen öyle olur ki, hayat insanı sınamak için ona hiçbir şey vermez. Ama öyle insanlar da olur ki, bu hiçbir şeyden kendilerini yaratırlar. Sabuhi de onlardandı. Herkesin kaderi bir evden, bir aileden başlar, onun kaderi ise çocuklar evinde başladı, vatanın kahramanına dönüştü.
Sabuhi 27 yaşında Kelbecer'de şehit oldu. Hayat ona ne baba, ne anne vermişti, o ise vatanın “oğlu” oldu.
Bugün onun adı devletin en yüksek ödüllerinde yaşıyor. Sabuhi Ahmedov ölümünden sonra “Cesur Savaşçı”, “Azerbaycan Bayrağı”, “Vatan Uğrunda” madalyaları ile taltif olundu. O, şehitliği ile hepimizin kardeşine dönüştü, hepimizin evinin adamı oldu. Kader öyle getirdi ki, Sabuhi ailesini bir sofra başına toplayamadı, ama bu ülkeyi birleştirdi. Ruhun şad olsun, hepimizin kardeşi.